25 Şubat 2017

Yaz Günü

Ağustos 2005'te, Boston'a yüksek lisansa gitmeden önce, köye de uğradık, birkaç gün kaldık. Mini kamera yine elimdeydi. Yabanı yazıyı, fıstık ağaçlarını, üzüm tiyeklerini çektim, sonra o kızıl toprakları, tevafuk işte 'haraba'da Nohu'dan Şemen Emmi de girdi kadraja ve tabiî ki 'oda'sının önünde 'Kanatlı' da...

'Âcer ev'in önündeki çam ağaçlarının altında, yazları her ikindi vakti aksatılmadan yapılan o çay muhabbeti saati, sonrasında mekânın detayları ve yüzler takıldı kameraya... 

Ağustosun başında antep fıstıkları daha tam olarak olgunlaşmamış olsa da, biz ağaçların altına çadır serip silkmeye çalışmıştık biraz...

24 Şubat 2017

Bazı Barak Oyun Havaları ve Figürleri

27 Eylül 2003 tarihinden iki hoş görüntü; merhum Zeki Emmi tüm doğallığıyla harika bir halay gösterisi yaparken oğlu Habip de yine halay başında hünerini konuşturmuş:


Yine 27 Eylül 2003 gecesinden, bir 'Barak Düğünü'nün en coşkulu anları:

Ağustos 2017'de çekilmiş Barak'ın bazı oyun havası ezgileri:


23 Şubat 2017

Barak Halayı

Garıp, Bir Zamanların Barak Ovası Hikâyeleri isimli kitabımızdaki "Irza" öyküsünün son paragrafıdır:

"...
Eğlence ve şamata, hem o Cumartesi gününün devamında hem de düğünün sonu olan ertesi gün ikindi vaktine değin kesintisiz sürdü.... Bilhassa içli ve yanık zurna sesinin, davulun ritmik gürültüsü ile ancak bastırıldığı o hüzün dolu anlar, Paşa’nın yüreğindeki sızının gözünde yaşa dönüştüğü hisli zamanlar oluyordu. Çalgıcının, acı da duysa, kendi ruh dünyasını fazla umursamadan, düğüne gelenleri coşturmaya çalışması herhâlde kaderinin ve abdallık zanaatının bir cilvesi olsa gerek. Lâkin o düğünde Paşa, artık babasından kesinkes devraldığı aşiretin baş abdallığı vazifesini, her şeye karşın büyük bir azimle yerine getiriyordu. Sanki atalarından kalma bu mesleğe ve merhum babasına yaraşır bir adam olduğunu, önce kendine, sonra tüm âleme ispat etmeye çalışıyordu."

İyi dinle dost, atalarının ‘iskân’ının çığlığıdır bu duyduğun....

İyi bak dost, düğün salonlarına sığmaz, sığdırılamaz bu halay, çünkü ancak harman yerinde geçmişi yâd edip akar geleceğe doğru...

Büyük Barak göçünün o derin hüznünü, bütün o zorluklarını ise çığlığa dönüşmüş tiz zurna sesi yanık şekilde hatırlatıyor. Geçmişi ve gidenleri 'unutmadık' diyor sanki...

Barak halayının alametifarikasıdır; halaya katılanların elleri, parmaklar birbirine geçecek şekilde avuç içinden birbirini kavramış olmalıdır, öyle parmak ucuyla tutuşarak girilmez Barak halayına!

Eskilerden bir Barak halayı videosu da aşağıda; Emmi koca bir çınar gibi, 'Buradayım ve ayaktayım!' diyor sanki zamana ve mekâna, halaydakiler büyük bir sükûnet ve saygıyla bu ulu çınarı seyrederek eşlik ediyor onun oyununa. Zurna, her zamanki gibi yüzyılların ağıtının çığlığı oluyor, inletiyor ortalığı. Oğlak derisinden davulun gümbürtüsü, her şeye rağmen devam eden hayatın coşkusunu haykırıyor âdeta. Hepi topu iki dakikalık bir video kaydı bu, ama neler yok ki içinde? Düğün sahiplerinden olduğu anlaşılan takım elbiseli ve kravatlı bir abinin Emminin ayağının etrafındaki iri taşları yerden alıp uzağa atması, kıpkırmızı gömleği ve davulunun çomağını vuruşundaki iştiyakla mesleğine saygı duyduğu ve severek yaptığı her hâlinden belli bir aşiret erbabı ve zurnacının işine olan tutkusu üç dikkat çeken husus olarak girmiş kayıtlara mesela:

İşte Barak, Mahey Emmi'nin halaydaki bu harika baş çekme figürüdür bir de. Mahey Emmi'nin tuttuğu beyaz 'yağlık' (Özellikle erkeklerin kullandığı bir tür başlıktır) göç katarının başındaki devenin temsili yularıdır. Göçe yön vermektedir Mahey Emmi tüm bu tavır ve hareketleriyle. Bütün zorunlu iskânlara, dağıtılmalara, sürgünlere, idamlara, baskılara ve zorluklara göğüs gererek ilerlemektedir Mahey Emmi'nin 'halay'ı. Güçlükler ve çileler yıldırmıyor Mahey Emmi'yi, Barak Halayı tıpkı upuzun Barak göçünde olduğu gibi, zamana ve mekâna direne direne ilerliyor, en nihayetinde yaşadığı topraklara adını veriyor Barak...

21 Şubat 2017

Barak Ovası Köyleri

Dr. Göksel Tiryaki Kitapları
Hakiki saha çalışmaları bu yüzden çok önemli işte! Aradan yıllar da geçse değerinden ve öneminden pek bir şey kaybetmiyor.
Barak Ovası Köyleri (1950'li Yıllar)


Barak Oymakları
(Cahit Tanyol'un
Makalesi'nden,
Barak Aşiretleri)
Cahit Tanyol'un 1958 yılında Sosyoloji Dergisi'ndeki "TRAKTÖR GİREN "50" KÖYDE NÜFUS HAREKETLERİNİN VE İÇTİMAİ DEĞİŞMELERİN KONTROLÜ" isimli makalesi, Barak köyleri hakkında yapılmış en kapsamlı tarihi derlemelerden biri sanırım. Üstelik makalenin sonunda, çok önemli bir uyarı da kaleme alınmış, daha o dönemde. Aşağıda bu makaleden bazı sayfalar verilmiştir:
Barak Ovası Köyleri (1950'li Yıllar)
Barak Ovası Köyleri (1950'li Yıllar)

Barak Ovası Köyleri (1950'li Yıllar)
1950'li yıllarda traktörlerin etkisi

1950'li yıllarda traktör sayısı

1940'lı ve 1950'li yılların karşılaştırması

Son söz: "... köyleri boşaltır ve şehirleri boğar."

Yine Hoca'nın, 1962 yılında Sosyoloji Dergisi'nde yayımlanan "Elifoğlu Köyü" isimli makalesi de yöreye ve döneme ilişkin çok önemli bilgi, gözlem ve anekdotlar içermektedir.

13 Şubat 2017

"İşi mühimse, mühimse..."

Hacı Kemal Tiryaki (1941-2015) (Çizim: Halil Gören)
'Kanatlı': "İşie heç fırsat verme, işi mühimse, mühimse... Eliyn ucunnan yapacaksang, acı (azıcık) birez uzak dur şeyle, bir şeye garışma!"

Hayattaki başarısının sırrı, yaptığı her işe büyük bir ciddiyetle yaklaşmasıydı. Yaptığı her işe, resmen kendini verirdi, öyle bir odaklanırdı ki ona ayak uydurmak bile güçtü.

‘tirekili’ olarak bu blogda, yazdığım kitaplarda ve diğer platformlarda yaşadıklarımı, gördüklerimi, duyduklarımı ve hissettiklerimi farklı türlerde yazmaya çalışıyorum. Niyetim ve temennim, Barak kültürünün de Türkiye’deki kültürel hayatın içinde hak ettiği yeri ve değeri bulması, Barak’ın ve Barakların, büyük saygı duymak ve sevmek ile birlikte sadece davul zurna ile anılmaması ve Gaziantep’teki belki de en büyük akraba topluluğu olarak daha iyi tanınması ve bilinmesidir.

Yazdıklarım ve anlattıklarım benim kalemimden çıkıyor olabilir ama tüm bunların arkasındaki esas kaynak babam ‘Kanatlı’dır. Öyle çok sıkı fıkı bir baba oğul ilişkimiz yoktu aslında. Mesafeliydi her zaman. Duygusaldı ama bunu belli etmeyi hiç sevmezdi ve istemezdi. Ama severdi bizi. Yalnız her konuda anlaştığımız da söylenemezdi, ancak saygıda hiçbir zaman kusur etmedik kendisine. Hâlâ da çok büyük saygı duyuyorum, hem kendisine hem de yaptıklarına. Ölmezden bir yıl önceydi, hastane dönüşü dedemden bahsetti. “Bizi burnundan döverdi sanki” dedi. “Vay mı köyden birinin tarla takım sattığını duysun, yanına yaklaşmaya korkardık, sanki biz satmışız gibi” dedi. Sonra da dedemin bu yaklaşımını şu şekilde nasihate dönüştürdü: “Toprak namustur namus. Namus satılır mı?” En sevmediği insan tipi hiçbir işe yaramayan, onun tabiriyle ‘Lopçular’dı. İşte ben Barak’a dair ne biliyorsam, hemen hepsini babam ‘Kanatlı’dan öğrendim. Tüm bunları yapma nedenim de büyük oranda o aslında. Bir nevi o kızıl renkli topraklara da vefa, yoksa işin gücün mü yok İstanbul'da diyebilirsiniz. İmkânı olsaydı eminim o yapmak isterdi tüm bunları. Nasip işte.

12 Şubat 2017

Bozkırda 'Uşak' Olmak...

Kasım 2002, Köyün poyraz harman yeri,
Türker, Mikail ve İlker...
Çocuğa 'uşak' derler Barakeli'nde, toprak çocuğudur onlar, çoğu derin sularla fazla haşır neşir olmamıştır. Fakat toprağın her hâlini bilirler neredeyse. Bir zamanların harman yerleri, işte böyle, çocukların en iyi oyun alanlarıydı her yaşta ve mevsimde. Bozkırlar da dönüştü günümüzde. Harman yerleri duvar ve beton ile doldu, çevrildi etrafları. İsmen artık birer mahalle olan çoğu köy, hem harman yerlerinin hasat telaşına, hem de çocuk seslerine hasret kaldı şimdilerde, zira şehre gitti hemen herkes...

Öne Çıkan Yayın

Barakeli'nde Bir Köy, Seydimen, Hatıralar ve Hikâyeler

"Memleket ve çocukluk, insan hangi yaşa gelirse gelsin ve ne kadar çok mekân değiştirirse değiştirsin, hep yanında taşıdığı şeylerdend...